Zafere Hücum | Rush 2013 (Günün Tavsiye Filmi) (Film Eleştirisi)



‘’Hayatınızdaki bir düşmanı lanet olarak düşünmeyin. Bu bir lütufta olabilir. Akıllı bir düşmandan öğreneceklerin, akılsız bir dosttan öğreneceklerinden daha fazladır.’’ Niki Lauda ve James Hunt’ın ilham verici mücadelesi. En dipten zirveye çıkış mücadelesi. Hayallerinizin peşinden giderken asla pes etmeyin. Formula 1 hakkında hiçbir bilginiz yoksa ya da ilginizi çekmiyorsa ön yargılarınızı yıkın. İnsana hayat dersi verecek, Formula 1 hakkında bilgiler verecek ve size kesinlikle bir şeyler katacak muazzam bir film. Film gerçekte yaşanan olayları anlatıyor. Size kimse inanmasa bile kendi inancınız sizi zafere götürecek. Hedefleriniz için ne kadar azimli olup sınırları zorlayabilirsiniz? Niki Lauda ve James Hunt ikisi de aileleri tarafından red edildi, ikisi de dünya şampiyonluğu için bütün acılara göğüs gerdiler. Bazen inanmak en büyük dosttur. Filmin akıcılığı muazzam, Hans Zimmer'in film için bestelemiş olduğu müziği ‘’Lost but Won’’ tam bir şaheser.

Filmin seyir zevki ve akıcılığı çok başarılı. Tüyleriniz diken diken olacak. Kaçırılmaması gereken bir film.

NOT:  Yazımın bundan sonraki kısmı SPOİLER içerir!!! Filmi izlemeyenler yazının devamından uzak durmalarını öneririm!!!

Niki Lauda akıllı,disiplinli ve çok güçlü bir insandır. James Hunt ise yakışıklı, karizmatik ve her günü son günüymüş gibi yaşayan bir insandır. İkisi de aileleri tarafından red edilmiştir neredeyse hiçbir şeyleri yoktur!!! Dünya şampiyonluğu hedefleri dışında… Formula 3 deyken başlayan soluksuz mücadeleleri, Formula 1 şampiyonluğuna kadar uzanan ibretlik bir hikayedir. Aslında ikisinin bu rekabeti birbirlerinin başarısına vesile olmuştur. Oyunculuklar ise muazzam karakterleri bu kadar iyi yansıtmaları çok başarılıydı. Daniel Brühl  Niki Lauda’yı, Chris Hemsworth ise James Hunt’ı muazzam yansıtmış. Cast seçimini kim yaptıysa bu işte çok başarılı olmuş. İnsanın hayatının pamuk ipliğine bağlı olmasına rağmen, tutkuları yüzünden ölüme meydan okudular. Filmin müziklerini Hans Zimmer yaptığı için fevkalade olmuş. Çok akıcı ve asla sıkmayan bir temposu vardı. Niki Lauda kazadan sonra ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor, o yaralı haline rağmen geri dönüş yapıyor. Kazadan sonraki Yarışın ortasında karısı aklına gelip yarıştan çekilmesi çok dokunaklıydı.  Filmde zaman zaman James Hunt ve Niki Lauda’dan nefret edip ya da sevdiğiniz zamanlar olsa da filmin sonunda iki karaktere hem hayran olup hem de saygı duymamak elde değil. Niki Lauda’nın Yüzündeki yaralarla dalga geçen gazeteciyi James Hunt’ın köşede sıkıştırıp dövmesi aralarındaki arkadaşlık bağını güzel özetliyordu.  Ezeli rakibi James Hunt şampiyon olduğunda Niki Lauda’nın o sevinci gözlerinden okunuyordu. İkisi de dünya şampiyonuydu ikisi de bir birinin motivasyon noktasıydı ikisi e şampiyonlukları birbirlerine ve aralarındaki rekabete borçluydu.  Aslında çok güzel dersler veriyordu bizlere Hayatın tadını çıkartmak!!!

Filmin sonundaki Lauda’nın sözleri her şeyi özetliyordu. ‘’Tabi ki beni dinlemedi. James için bir şampiyonluk yeterliydi. Kanıtlaması gereken şeyi kendine ve ondan şüphe eden herkese kanıtladı. 2 yıl sonra emekli oldu. 7 yıl sonra Londra da görüştüğümüzde ben tekrar şampiyonken o spor sunucusuydu. Patlak lastikle ve yalın ayaklı bisiklet sürüyordu. Her günü son gününmüş gibi yaşıyordu. 45 yaşında kalp krizinden öldüğünde şaşırmamıştım, üzülmüştüm. İnsanlar bizi hep rakip olarak gördü ama o hayatımda sevdiğim ve saygı duyduğum birkaç kişiden biriydi. İmrendiğim tek insan oydu.’’

Yorumlar